Tosbagalar
 

Tosbagalar  irfy 

Gittim, Gezdim, Yedim

büyük boy Bursa fotoğrafı için tıklayın
Geçen hafta boyunca iş sebebiyle 6 günlüğüne Bursa'daydım. Aslında Bursa'da daha önce bulundum; ama genelde bunlar küçüklüğümde olduğundan, şehri pek tanıdığım söylenemez. Bu gidişimde aklı başında, reşit bir adam olarak saldım kendimi şirin şehrin caddelerine. Eh, malum iş için gidince bana gezecek tek zaman olarak akşamlar kaldı tabi. Mevsim itibariyle erkenden hava da karardığı için çok fazla yer gördüğüm de söylenemez. Misal, otelim Ulu Cami'nin karşısında olmasına rağmen, cami ben işten çıkıp gelinceye kadar kapandığından ancak döneceğim gün girebildim o muhteşem caminin içine. Ama yine de akşam gözüyle de olsa, tüm merkezi, cadde cadde adımladım, ayakları patlatıncaya kadar.
Gezip görme anlamında eksik kalmış olsam da, benim için bir gezinin 2. en önemli unsuru olan "Gidilen yere ait özel şeylerin yenmesi" vazifesini başarıyla ifa ettiğimi düşünüyorum. Zaten aslında bu gezi yazısının da asıl konusu bu. Sizlere "Bursa'da ne, nerde yenir?" mevzusunda bir yabancı gözüyle kendimce bilgi vermek.
İlk olarak, tabi ki Bursa denince, hatta daha ilk hecesi bile söylendiğinde akla gelen İskender Kebabı var. Haftaboyu sanırım nerdeyse hergün bir öğün İskender yedim Tabi ilk olarak İskenderin mucidi olan İskenderoğlu ailesinin Heykel'deki yerinde yedim isimlerini verdikleri iskenderi. Tabi ki gayet güzeldi, o zamana kadar aynı isimle yediğim "şey"lerin aslında çok başka birşeyler olduğunu farkettim. Gelgelelim, sonradan öğrendim ki iskenderin mucidi onlar olmasına rağmen aslında en iyi yapan yer onlar değilmiş. Santral mevkiindeki Uludağ Kebapçısı bu işin asıl piriymiş, yani anlayacağınız boynuz kulağı geçmiş. Hatta sonradan gördüm ki Hürriyet'in en iyi kebapçılar sıralamasında 1 numaralarmış. Ee tabi durmak olmazdı oraya da gittim. İlk girişte kısa süreli bir şaşkınlığa uğradığımı söylemem lazım. Çünkü mekan olarak esnaf lokantası tarzında salaş bir yer. Ama duvarlar oraya gelmiş bir sürü ünlü şahsiyetin resimleriyle doluydu. Bu işte bir iş olmalıydı; ki nitekim kebabı yiyince gerçekten olduğunu anladım. Kesinlikle hayatımda yediğim en iyi kebaptı.
Neyse kebabı bitirelim artık gelelim Bursa'nın bir diğer ünlü lezzeti kestane şekerine. Ben zaten bir tatlı adamı olduğumdan hastasıyım tabi ki. Söyeleyeceğim fazla birşey yok ama şunu diyeyim İpek'inki en çok bilineni olan Kafkas'ınkinden daha çok hoşuma gitti benim. Hee tatlı demişken tabi ki yine bilinen; adını Bursa'nın Mustafa Kemal Paşa İlçesinden alan kemalpaşa tatlısını da yemeden geçmedim. Hep sıradan bir tatlı olarak gelirdi bana ama tabii yerinde yemek başka oluyor, bambaşka birşeymiş. Tatlı demişken bilinenlerden o kadar da bilinmeyen Bursa lezzetlerine geçeyim. Süt Helvasını duymuş muydunuz? Pek sanmıyorum. Heryerde bunun olduğunu görünce tabi ki bir tadayım dedim. Adı helva olmasına rağmen sanki muhallebi, tavuk göğsü gibi birşey ama farklı tabi. Kısacası denenmesi gerekli bir başka tat olarak yazın bir kenara.
Yine fazla bilinmeyen, ama Bursa'nın en önemli lezzetlerinden olduğunu öğrendiğim Pideli Köfteye ayrı bir paragraf açmak isterim. Aslında biraz da iskenderden esinlenerek köftenin altına pide döşenmesiyle yapılan bir köfte çeşidi. Ama köftenin lezzeti gerçekten diğer bildiğimiz köftelerden farklı, özgün bir tat. Boyluboyunca pideli köftecilerden oluşan bir sokaktan geçince farkettim bunun önemli ve yenesi birşey olduğunu. Orada yemek lazım pideli köfteyi. Bu sokak Tekel'le Heykel arasında kalıyor, ama tam olarak o muhitin ismini öğrenemedim doğrusu. Ama en iyi yapan yer Ulu Cami'nin yanında bulunan Saray Pideli Köfte.

Aman neyse öyle bir anlattım ki sanırım herkes beni oburun biri sanmıştır Ama gerçekten değişik bir yere gidince en önemli işlerden biri gezmek kadar oranın tatlarını denemek bence. Neyse bu bahsettiklerimi yemek dışında Bursa'ya gidenler için söylüyorum; Ulu Cami'yi, Yeşil Cami'yi, Yeşil Türbe'yi görün. Kapalıçarşıyı gezin. Atatürk ve Cumhuriyet Caddelerini, Fomara'yı, Santrali turlarsanız Bursa'nın özetini yapmış olursunuz, çünkü candamarı yerler buralar. Uludağ'a çıkmasanız bile dağyoluna çıkın ve ordan çeşitli açılardan muhteşem bursa manzarasını seyreyleyin (fotoğraf nacizane benim çekimlerimden olup iki fotoğrafı birleştirerek yaptım). Yine bu yol üzerindeki anıt çınarı görün, altında şehir manzarasına karşı bir çay yudumlayın.....
Şüphesiz daha bahsetmediğim birçok şey vardır, ama ben kendi deneyimlerimi baz alarak anlatımımı yaptım. Elbetteki Bursa gibi büyük ve güzel bir şehirde daha nice gezilip görülecek yerler vardır.
Bir başka "Gezelim, Görelim, Öğrenelim" bölümümüzde daha birlikte olmak dileğiyle, esen kalın efenim Saygılar...

Tosbagalar  SadHunter 

Yenmeniz gereken 10 evlilik fantezisi

Birini onunla evlenecek kadar çok sevdiğinizde duygularınız mantığınızın önüne geçer. Artık bir masal dünyasında yaşamaya başlarsınız ve bunun sonsuza dek böyle süreceğini düşünürsünüz. Fakat eninde sonunda gerçek dünyaya geri dönmek zorunda kalırsınız. Sevdiğinizden başka şeyler de düşünmeye, arkadaşlarınıza ve işinize daha çok zaman ayırmaya, gerçek aşkınız, biricik sevgilinizle ise; banyodaki kıllar üzerine tartışmaya başlarsınız. Gerçekler her zaman üstün gelir, bunu böyle kabul etmelisiniz.

Fantezi 1: Birbirinizin ilgilendiği şeyle paylaşacaksınız.
Gerçek: Altı futbol maçından sonra ofsaytın ne olduğunu ve aslında bunu hiç bir zaman bilmek istemeyeceğinizi anlayacaksınız. Aynı şekilde birlikte alışverişe gittiğinizde o da söylenip duracak.

Fantezi 2: Hayatınız boyunca yemeğe çıktığınızda masanın altında birbirinizi ayaklarını okşayacaksınız.
Gerçek: Zaman zaman garsonun gelmesini beklerken el ele tutuşacaksınız.

Fantezi 3: Ne olursa olsun bir anlaşmaya varacaksınız.
Gerçek: Bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmelisiniz. Mesela asla anneniz hakkında iyi şeyler düşünmeyecek. Siz de onunki hakkında...

Fantezi 4: Herhangi biriniz iş için uzakta olduğunda birbirinizi günde iki kez arayacaksınız.
Gerçek: Birbirinizi ne kadar arayacağınız tamamen cep telefonunuzun son faturasına ya da ne kadar kontörü kaldığına bağlı.

Fantezi 5: Beraber yemek pişireceksiniz, İspanyolca kurslarına gideceksin ve dans dersleri alacaksınız.
Gerçek: Beraber kaytaracaksınız.

Fantezi 6: Mutlaka gece üçlere kadar sohbet ettiğiniz zamanlar olacak.
Gerçek: Mutlaka gece üçlere kadar kavga ettiğiniz zamanlar olacak.

Fantezi 7: Cumartesinin ıvır zıvır işlerini daima birlikte yapacaksınız.
Gerçek: "Cumartesi sabahı niye ev alışverişi yaptığımızı sorabilir miyim?"

Fantezi 8: Daima birbirinize her şeyi anlatacaksınız.
Gerçek: Ayağınızdaki ayakkabının gerçek fiyatı gibi, kavga etmenizi önleyecek
bazı şeyleri saklayacaksınız.

Fantezi 9: Birbirinizi bir kitap gibi okuyacaksınız.
Gerçek: Bu kitap Türkçe'ye çevrilmemiş bir versiyon olacak.

Fantezi 10: Asla birbirinize verdiğiniz değer azalmayacak.
Gerçek: "Bir şey mi dedin tatlım?"

:)

Tosbagalar  admin 

Şimdi Reklamlar

Ne yani şimdi google'ın tüm numarası, şu adsense reklamlarındaki aya ayak basan ikinci adamın kim olduğunu bulmak ya da güneşin sıcaklığını göstermek mi?
Yaratıcı olun kardişim biraz...
Karıştırmacı gazetecilik örneği sergileyerek, gittim hepsini yerinde inceledim, google'ın tüm havasını söndüreceğim an şu andır, tek tek açıklıyorum:

Ay'a ayak basan ikinci insan Edwin Buzz Aldrin'dir.

Güneş'in sıcaklığı derece 6000 dış yüzeyinde, içindeki sıcaklık ise 12 milyon derecedir.

Kağıt icat eden Çinliler, dünyada en hızlı koşan kuş ise devekuşudur.

Dünya'ya en yakın yıldızın adı Güneş olduğu gibi, pusulayı da MS 100 yılında Çinliler icat etmiştir.

Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür, dünyanın en büyük elması olarak ise 191 karatlık Işık Dağı ya da Kuh-i Nur adıyla tanınan elmastır.

Google da benim için burada bitmiştir... :P

Tosbagalar  SadHunter 

GÖZÜMÜZ KAÇ MEGAPİKSEL ?


Günlük hayatta "vay be, adamın cep telefonunun kamerası 2.0 MP" ya da bende bir makine var "12 MP" gibi sözler duyarız ve "vay be, teknoloji nerelere kadar geldi" deriz. Hatta bazen "ya bu kamera benim gözümle gördüğümden de net çıkarıyor görüntüleri" dediğimiz bile olur. İşin aslını yapılan araştırmalar gösteriyor ve vücudumuzun günümüz teknolojisinin ne kadar ilerisinde olduğunu ortaya koyuyor.
Gözümüz tek bir taslak üzerinde kurgulanmış anlık çekimleri yakalayan bir fotoğraf makinesi değildir. Daha çok bir video silsilesine benzemektedir. Gözümüz, küçük açılarla, anlık hareket eder ve etrafımızdaki detayları beyne yansıtmak için sürekli kendisini günceller. Ayrıca iki tane gözümüz vardır ve beynimiz, çözünürlüğü daha da arttırmak için her iki gözden gelen sinyalleri toplamaktadır. Daha fazla bilgi toplamak için de haliyle gözümüzü, gördüğümüz şeyin etrafında hareket ettiririz. Bu nedenlerden dolayı, göz ve beyin birlikteliği, retinadaki foto-alıcıların sayıca fazlalığı sayesinde,bir makinede olabileceğinden çok daha yüksek çözünürlükte veriler elde etmemizi sağlar. Aşağıda verilen eşdeğer megapiksel değerler, insan gözünün bir manzarayı ne kadar netlikte gördüğünü açıklayan bilimsel bir detaydır.
Yukarıdaki insan gözünün çözünürlüğünü sağlamaya neden olan veriler ışığında,şimdi önce küçük bir örnekle başlayalım: Şimdi önünüzde 90 a 90 derecelik açıda (gözümüzün açıları yani) bir görüntünün olduğunu farz edelim, aynen pencereden dışarıdaki bir manzarayı seyredermiş gibi. Bu durumda piksel sayıları ortalama bir göz için:
90 derece * 60 arc-dakika/derece * 1/0.3 * 90 * 60 * 1/0.3 = 324,000,000 piksel (324 megapiksel) olur.
Gerçekte her an bu kadar çok çözünürlük elde etmiyoruz, ama gözümüz bir manzarada istediğiniz tüm detayları görmenize olanak sağlamak için sürekli istediğiniz detayın etrafında hareket eder. Ama insan gözü, bu açıdan çok daha fazla bir açı görür ki bu da 180 dereceye yakındır.Biraz küçük düşünüp 120 derecelik bir açıyla bakabildiğimizi varsayacak olsak bile:
120 * 120 * 60 * 60 / (0.3 * 0.3) = 576 megapiksel verisini elde ederiz.
İnsan gözünün görebileceği gerçek açı değeri şüphesiz ki çok daha fazla çözünürlüğe tekabül eder. Bu yapıdaki (çözünürlükteki) bir veriyi kaydetmek içinse, çok fazla alana kayıt imkanı sağlayabilecek kadar gelişmiş bir kamera olması lazım.
Şimdi teorik bilgiyi bir kenara bırakıp , sözün özünü aktaracak olursak, pencere gibi sınırları olan bir alandan dışarıya baktığınızda gördüğünüz manzara, beyninizde 324 megapiksele eşdeğer olarak yer alıyor. Eğer görüntünüzü engelleyecek bir maniniz yoksa, 576 MP.
Böyle bir teknoloji harikası olan gözünüze gözünüz gibi bakın,
sevgiyle kalın...

Tosbagalar  admin 

Jaws, halk için midir?

Yok efenim yok benim sanatçı kabiliyetim, ne yazıcam ben şimdi, bittiğinde bunun sanat yazısı olma ihtimali, bu gece çıplak gözle ufo görebilme ihtimalimden daha düşük. Zaten telefonla konuşurken aynı zamanda şekerlik olarak da kullandığım bloknot kutusundaki bir sayfaya çizittirdiğim dövme desenleri haricinde bir sanat icra ettiğim de görülmemiştir, flüt bile çalamazdım ben ortaokulda ya da müzik hocasının bana bir gıcığı vardı, başka türlü nasıl kopyadan yakalanır ki insan flüt çalarken :) neymiş efenim notaların isimlerini yazmışım, yazacam tabi, ne anlarım yoksa ben, bi sürü çubuk bilmem ne... Neyse, “Kesin artık rezil oldumuz” repliğini duyar gibiyim :) Haftaya aynı saatte görüşmek üzere efenim :P (O solumdaki resimde ise ressamın ne anlatmak isteğiyle ilgili zerre fikrim yok)

Tosbagalar  irfy 

Meksika 1968 Olimpiyatları'ndan...

Hava kararmaktadır.
Maraton yarışı sonuçlanalı bir saati geçmiştir. Stadyum neredeyse bosalmıştır. Stadyumun temizlikçileri yavaş yavaş etrafı toparlamaya bile başlamıştır. Tam o sırada stadyumun giriş kapısından bir siyahi atlet gözükür. Atletin gözü bitirme çizgisini aramaktadır. Koşma ile yürüme arası bir şekilde seke seke ilerlemektedir. Sonunda atlet bitirme ipini göğüsler. Böylece John Stephen Akhwari Mexico'daki 1968 Olimpiyatları'nda tarihe geçer.
Ama bu Tanzanyalı atletin tarihe geçmesine asıl neden yarışı en son bitiren atlet olması değil, ipi göğüsledikten sonraki sözleri olmuştur. Bu Tanzanyalı atlet yarış sırasında bir kaza geçirmiş ve yaralanmış, tedavisi yapılmış ama bacağı hala kanamaktadır. Stadyumda kalan küçük bir kalabalık atleti alkışlar. Bir kısmı taktirle, bir kısmı da adamın yaralı bacağını görmediklerinden belki de dalga geçerek alkışlamaktadır.
Maraton koşuşunu yazacak bir iki gazeteci daha stadyumdan ayrılmamıştır.
Ve atlete sorarlar;
-Yarışı kazanma şansınızı kaybetmiştiniz. Neden ille de yarışı bitirmek için bu kadar kendinizi zorladınız?
Soruya Tanzanyalı atlet çok şaşırır ve cevabını verir ;
-Beni ülkem buraya yarışa başlayayım diye değil yarışı bitireyim diye yolladı!!!


Büyük insanların idealleri; sıradan insanlarınsa hevesleri vardır.
Washington Irving

  Tosbagalar Kaavesi
Tosbaga Ara Web'de ara

powered by FreeFind

Linkler

 
|  Listed on BlogShares  
   page hit counter

Powered by
Limk Tosbagaları